Bir
kısım Türk ise Asya’da kalmış. Kavimler göçünden sonra, anayurtta kalan Türkler,
Baykal Gölü çevresinde yaşamışlar. Hunlar ilk olarak 4. Yüzyılda Anadolu’ya
kadar gelmişler. 24 boy olan Oğuzların ilk göçleri ise 6. ve 8. Yüzyılda olmuş.
751 Talas Savaşı (Arap-Çin) ardından 766’da Karluk hâkimiyeti ve Çiğil baskısıyla
Oğuzlar batıya göç etmişler. Uygur Devletinin yıkılmasıyla birlikte (840) tekrar
göç edip Anadolu’ya kadar gelmişler (1071). Bir kısmı güneye, şimdiki Türk
Yurduna ulaşmışlar. En yakın tarihten söylersek, 1400’lerden başlayarak, Şimdiki
Sincan Uygur Özerk Bölgesinde (Doğu Türkistan) Kaşgar ve Hokand Hanlıklarını,
bir kısmı da şimdiki Türk Cumhuriyetleri bölgesinde (Batı Türkistan) Kazak, Özbek,
Buhara, Hive ve Kırgız gibi Hanlıkları kurmuş, ikisi beraber Türkistan diye
anılmış. Osmanlı İmparatorluğu, ayrı kalan bu Asya Türkleri ile irtibatı
sağlamak için 1500’lü yıllarda Don ve Volga Nehirlerini birleştirerek Hazar
Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlamak istemiş, mümkün olmayınca dikkatini
Avrupa ve Orta Doğuya çevirmiş. (Bu mümkün olsaydı kim bilir tarih nasıl
gelişecekti.) Bu Hanlıklar, sırayla (1716-1876) Çarlık Rusya, (1760-1876) Mançu-Çin,
(1917-1920) Sovyetler Birliği tarafından yıkılarak yaşamalarına izin verilmemiş.
Sovyetler, Türkistan unutulsun diye de 1924’te Kazakistan, Türkmenistan,
Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan Cumhuriyetlerini kurmuş ve bunlarla
ilişki kurulmaması karşılığında Türkiye’ye saldırmazlık garantisi vermiş. (Şaşırtmak
için de Kazakistan’da bir “Türkistan Şehri” kurulmuş, konumuz orası değil). II.
Dünya Harbinde (1939) ise Almanlar, birlikte olmamız halinde Türkistan’ı önermiş
fakat o zamanki hükumetin tarafsızlık ilkesi nedeniyle kabul görmemiş. Kaşgar
’da 1933 ve 1944’te iki kez Doğu Türkistan Devleti kurulmuş ama 1949’da Çin
işgali ile son bulmuş. Şimdi ise Çin’in kültürel baskısı altında zor bir yaşam
sürüyorlar. (Not: Eksik ve
hatalar müstesnadır, genel bilgi verilmiştir.)
Köklerimiz
Asya’da duradursun, çoğumuzun uzunca bir süredir ayrı kaldığını düşünüyorum.
Sanki emperyal batı, bilimde ve zenginlikte önde diye onlara çok fazla
hayranlık besledik ve o kimliğe öykündük, böylece kendimizi ve kökümüzü
küçümsedik. “Alman ve Fransız göğe çıkmış, Türk çamura yatmış” gibi küçültücü
fıkralar ürettik, kendimize haksızlık ettik. “Kişi kökü sevmeyince kendini de
sevemez.” Malcolm X böyle diyor. Kendini sevmeyen hiçbir şeyi başaramaz.
Kendini sevmeyen milletler de bağımsız olamaz, çünkü var olma çabası içine
girmeyecektir. 17. Devleti kurmamız kendimizi ve köklerimizi sevmemiz sayesinde
olmuştur. Atatürk liderliğinde 1919’da başlayan Kurutuluş Mücadelesi, Türk
milletinin verdiği amansız bir direnişe böyle dönüştü. Türk insanı kendini
yeniden sevmenin bir yolunu buldu ve başkalaşmayı kabul etmedi. Kendimizi
tekrar sevmeyi başaramasaydık, başka bir kimliği benimseseydik, 17. Devlet
mümkün olmayabilirdi, çünkü o zaman çoktan mandayı kabul etmiş olurduk…
No comments:
Post a Comment